Sevil (16/12/2012)

10:13 0 Comments

Evim. Güzel evim.

Rüzgârın soğukluğu parmak uçlarımı kesiyor. Bunun gibi gecelerde anlıyorum ait olduğum yerin sokaklar, ait olduğum şeyin rüzgârlar olmadığını. Neyse ki çok yürümeyeceğim. Ceplerime bir bakayım.. Anahtarım yok. Neyse, karıcığım beni bekliyor olacak, asla uyumaz ben eve varmadan. Sevgi doludur o! Evimin papatya kokan kadını.

Saat kaç? Sanırım saatimi de evde unuttum. Yine de gecenin ilerlediği bariz. Ayaz tir tir titretiyor beni. Karıcığım kek ayırmış mıdır bana? Eve gidince sıcacık yerim kekimi, tabi oğlum bütün kekleri bitirmediyse. O da annesi gibi ya, gözlüyodur belki de yolumu şimdi. Yok canım, uyumuştur. Saat ilerledi! Ceplerime bir bakayım... Birkaç parça solmuş papatya. Koparılmışlar belli ki.

Evine dönüyorsun yaşlı adam! Sıcacık evine dönüyorsun. Her zamanki gibi sarı çiçeklerin kokusunu içine çekeceksin apartmanın kapısından içeri girmeden. Böylesi üşüdüğünü unutacaksın pembe apartmanının demir kapısına geldiğinde. Karının gölgesi seçilecek camda. Kitabını okuyor olacak kızcağız. Çoktan uyumuştur belki de, bütün gün evinde ortalığı toparlamaktan yoruluyor kadın. Dolaplarımız taşlı olmasaydı keşke, bu kadar yorulmazdı o da. Güzel bir ev ama, buna diyecek yok. Güzel bir kadın ve güzel bir de çocuk... Bir erkek başka ne ister ki?

Hiç olmadı zili çalar uyandırırım bizimkileri.

Bana kızmayın, böbürleniyorum da sanmayın. Böbürlensem de bu benim hakkım olduğu için böbürlenirim. Bütün bunlar için yıllarımı verdim! O gençlik yıllarımda tıpkı şimdi soğuktan titrediğim gibi dişlerim birbirine vura vura titrerken hep bu günleri düşündüm. Hep bunun için çalıştım; metrodaki yüzlerce solucandan biriyken bunun için diğerlerinin ter kokusunu içime çektim.

Üşüyorum. Bu egzoz kokusu çok tanıdık. Tıpkı olması gerektiği gibi sokak kokuyor. Ben bile sokak kokuyor olabilirim. Gider gitmez ilk işim duş almak olacak. Sanki yıllardır duş almıyor gibiyim. Banyo mu yapsam?

Evimi özledim. Kabuslarım bile bu sokağa yeniden mahkûm olmak, her şeyimi bir anda kaybedip avare yıllarıma geri dönmek. Eskisi gibi kalabalığın içinde boğlumaktan korktuğum bir gerçek. Karımı özledim. Oğlumu özledim. Evimi özledim. Onlar beni gerçekliğe bağlayan şeyler. Bütün bir sevgimi onların üzerine oynadım.

Montum bu kadar kötü durumda mıydı? Sevil'e göstereyim de bir terziye götürüversin.

Her şey sanki bir rüya gibi. Neden bu kadar soğuk? Ayakta durmakta zorlanıyorum. Kafamda küçük periler dans ediyor sanki. Bunları daha önce yaşamış mıydım? Ruhum yapayalnız. Yaşlanıyorsun... Bir şeyler yanlış. Evime geldim sayılır. Çok değil, yarım saat sonra mışıl mışıl uyuyor olacaksın ihtiyar. Biraz sabret.

Korna sesleri! Motora sıkışmış kedi gibiyim. Kayıp mı oldum yoksa? Hayır, doğru yerdeyim. Birazdan sağa döneceğim. Sokak ışıklarının altında çıplak gibiyim. Arabalar asla yaşayamayacağım bir hızla geçip gidiyorlar. Evim. Sevgi ve kor ateş. Karımın şefkat dolu göğsü.

Tarif edilemez bir özlem.

Böylesi bir özlem bir güne sığar mı?

Tamam, işte orada. Pespembe orada işte apartman! Kesinlikle üşüttüm, böyle incecik çıktığım için kızacak bana papatyam. Varsın, kızsın. Bir öpücük istiyorum sadece; dudaklarını hissetmek

Sarı çiçekleri geçiyorum. Ellerimi uzatıyorum ve geçerken kokusunu içime çekiyorum. Rüzgâr ve arabaların egzoz kokusunu alıyorum yalnızca. Rüzgâr ve insanlar, her şeyi öldürebilirler. Çiçekleri bile. Karımı ve oğlumu bile. Bir tek beni öldüremezler.

Zemin kat. Karımın gölgesi cama vuruyor, güzel, henüz uyumamış. Öylece bekliyor beni. Camı tıklatıyorum. Gölgesi kayboluyor birden. Bir sigara nefesi kadarlık bekleyiş... Nihayet dış kapı açılıyor. Bu çalan rüzgârın ıslığı. Çok geç, artık apartmana girdim.

Kapıda bekliyor beni. Sarılıyoruz. "Üşüdün mü?" diyor. "Evet," diyorum, "Seni çok özledim." Sımsıkı sarılıyorum.

"Hâlâ üşüyorum" diyorum, "Biliyorum" diyor.

Daha sıkı sarılıyorum, öylece duruyor. Sevil, ne güzel kadınsın. İzin ver de öpeyim seni. Oğlum nerede?

"Gel," diyor, "yatalım yatağımıza."

Sevil'i takip ediyorum. Oğlum uyuyor olmalı ki sessizce geçiyoruz odamıza. Doğruca yatağa atıyorum kendimi. Leş gibi kokuyorum, duş almalıydım yatağa girmeden. Hâlâ üşüyorum, karıcığım. Sen umursamazsın böylesine pis kokmamı, sakallarımın böylesine uzamış olmasını. Ne olursa olsun seversin beni. Soyunuyor musun? Soyun, özledim seni. Gel yanıma, yat. Hasta oldum sanırım, üşüyorum. Montum de yırtılmış, üstüne üstük geç de kaldım. Kızmıyorsun değil mi? Sev beni.

Toprak kokuyor saçların. Yatak örtüsünü yeni mi yıkadın Sevil? Üşüyorum, sarıl bana.

Rüyamda şömine ateşi göreceğim Sevil, uyumak istemiyorum. Gel, uyumayalım. Beraber uyanmamak gibi bir şansımız olmaz böylece. Oğlumuzu da yanımıza mı alsaydık? Çoktan uyumuş olmasaydı sabaha kadar sohbet ederdik.

Biliyorum, gülüyorlar. Birileri bana gülüyor, her sabah olduğu gibi. Üşüyorum Sevil . Külllerini istemiyorum, oğlumu ve seni istiyorum. Aksi takdirde ben de alev olmak istiyorum, pespembe apartmanımızı alan alev olmak istiyorum. İstiyorum ki ruhunuzla dolayım.

Biliyorum, sabah oldu ve ben sokağın ortasında çimlerde, öylece yatıyorum.

Utku Aktaş

Bu benim blogum!.

0 yorum: