Andante

15:25 0 Comments







Canım.

Üzerimizden aylar geçti, ben ilk defa sana yazıyorum. Bazı şeyleri sindirmem zaman aldı ve inan bana renkler ve sesler normale döndüğü gibi bu yazının başına oturdum. Senin eksikliğinde onlarca şey yazdım ve yayınladım, öylesine korkmuşum ki içinde bulunduğum durumu eşeleyip sıcak küllerini elime almaktan, yazdıklarım hep benden çok uzak gerçeklikleri yansıtan hayal ürünü şeylerdi. Şimdi bile oturup düşününce çok zor geliyor, görüntülerin, yazdıkların ve günün herhangi bir saati arkana yaslanıp bana fısıldadıklarının yüzdüğü hatıralarının seline kapılıp elimde sadece hayalinin olduğunu hatırlamak. Bütün bunlar da ergen kusmuğu deli saçması şeyler esasında. Böyle cümleler kurar hale geliyorum seni düşününce.

Çok soğuktu havalar, biliyorsun. Ardından kış geldi, yarım asırdır esmediği kadar soğuk esti rüzgâr. Çeşmeler dondu, sitemizde buz tutan çoçuk havuzunun üzerinde çocuklar tepindi. Buralar soğuk olmuyor diye hiç almadığım, almadığım için sahip olmadığım kalın kıyafetlere sarınıp çıkamadım dışarı. İliklerime kadar üşüdüm. Yurt çapında okullar falan tatil edildi fakat burada yağan kar tutmadı.Herkes işiyle ilgilendi anlayacağın, çok üşüdük ama rutinimize baktık. Bir anlamda da güzel oldu aslında, bastıran çok soğuk hava ve yıl sonu, hesap- kitap derken elimi meşgul edecek baya' bir iş çıktı bana. Gidişin bu denli yeni bir olayken seninle yalnız kalmaya tahammül edemezdim sanırım.

Şimdi havalar ısınmaya başladı, hissedebiliyorum. Henüz şubat bile değil fakat güneş ısıtıyor, deniz kenarında kayalara çökmeler iyice arttı. Havalar ısındıkça çekilen fotoğraflara renk geldi. Benim de yüzüm gülüyor. Bana koyan kışın yağmuru çamuru değil, insanlara çöken kasveti biraz da. Umutlu umutlu konuşup plan program vakti geldiğindendir belki de, sen geldin aklıma. Bir not geçti elime, anımsadım, 'Ne güzeldi güneş seninle olduğumuz o gün!' Sen gidince anladım, elimde avucumda kalan tek şey, en fazla, güzel bir sohbet arasında anlatabileceğim bir anımız, ya da anımsayıp mutlu olacağım bir deyişin, bir bakışın olmuştu çoktan. İster hiç bitmesin özlemim, istersem oracıkta unutayım, yırtsam da kendimi, geri döndürmem mümkün değildi seni.

Çok düşünmek istemedim üzerinde. Normal gelmiyordu kulağa, düşünsene, oturmuşsun arkadaşlarınla, -bu yeni bir şey de değil ha yanlış anlama, her günkü toplaşma- konuşuyorsunuz büyük bir şevkle, derken beni anıyorsun alelade, diyorsun ne güzeldi, ellerini dizlerine şöyle koyardı, bir keresinde bana şunları şunları demişti... ,dün de benden bahsetmişsin, taş çatlasa bir günü beni anmadan geçiyorsun zaten, sürekli hakkımda vır vır, beni görmemişler bile arkadaşların fakat seni sevdiklerinden dinliyorlar... Bunları ben yapınca da aynı raddede sevimsiz bir şey çıktı ortaya, bu yüzden ayırdına vardığım gibi vazgeçtim adını anmaktan. İyi ki de vazgeçtim, çünkü gözden ırak olduğun kadar dudaklarımdan da ırak olunca, gönlüme söyleyecek söz kalmadı. Bir ara yokluğunu iliklerime kadar hissettim, öylesine yoktun ki, sanki hiç öpmemişsin beni ve sevmemişim ellerini, yazma planları yapıp sonra vazgeçtiğim bir öykünün karakterisin, öylece düşünüp seni uyanmışım düşümden. Havalar ısındı diyorum ya, atkıyı eldiveni atınca aklıma giriverdin tekrar.

Birkaç bir şey para geçti elime. Varlığı büyük hürriyet paranın. Kitaplarımın çoğunu sattım, eğitim falan derken yedim bitirdim çoğunu zaten. Ama iyi ki satmışım. Yazdıklarımı da sattım. Para ediyorlarmış. Bendeki bir çok şey para etmiyor, haliyle yazmaya muhtacım. Bir şiir dergisine yazıyorum. Yazmak için de bir sürü şiir okuyorum. Bana okuduğun şiirleri yayınlıyorlar, 'ustayı anma' başlığı altında. Seni özlemek şiirlerdeki gibi güzel şey değilmiş, hasretinden prangalar eskitmiyorum. Yokluğun evimin tavanındaki nemden farksız, seni özlemek ne şairane, ne de aşığın kisvesini almaya değecek bir ayrıcalık. Herkesin derdinin sesteşiymişsin.

Çok vaktim kalmadı benim de. Şu saatten sonra daha ne olur, ne yaşarım bilmiyorum. Pek büyük şeyler beklemiyorum. Seni sevdim, fakat ufalanıp yok oldun yüreğimde. Üzerine toprak attım çünkü, kaç bahar sürerdi bu hüzün? Gözümde büyüttüğüm kadar yokmuşsun, bir görsen ne güzel büyütmüştüm seni gözümde, hak verirdin belki bana niye sevdim seni öylesine, niye okşadım yanaklarını. Boş laf tabii bunlar, bendeki tesirin iki süslü laf ettirmekten öteye gitmiyor artık. Hem ne halt yemeye bunları kurcalayalım seninle, yoksun artık sen, ben de umursayamıyorum artık seninle ilgili hiçbir şeyi.

Kendimi açıklayamaz, lafımı anlatamazsam ölürüm hastalığına hâlâ sahibim.



















Utku Aktaş

Bu benim blogum!.

0 yorum: